''Geleceğimiz için kalıcı çözümleri birlikte geliştirmeli ve uygulamalıyız''

İstanbul PERDER Başkanı Ramazan Ulu'unun özel röportajı

İstanbul PERDER Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Ulu ile sektörün gündemini değerlendirdik

Öncelikle yeni genel merkezin hayırlı olmasını dileyerek başlayalım. Bu konuyla ilgili sektöre mesajlarınızı öğrenebilir miyiz?
2006 yılında kurulan İstanbul Perakendeciler Derneği, eski adresinde 13 yıl boyunca faaliyet gösterdi. Derneğimizin gelecekte de sektörümüze değer katacak çalışmalarını kesintisiz ve sürdürülebilir şekilde devam ettirmesi, yönetimlerden bağımsız olarak derneğe gelecek adına bir miras oluşturulması ve de maliyet kontrolü açısından kirada olmaktan çıkıp kendi yerimizi edinebilme konusunda yönetim kurulumuz bir karar aldı.  Bu kararın alınmasının ardından uygulama için bir komisyon kurularak İstanbul'un her iki yakasından üyelerimizin toplantılarımıza rahatlıkla gelebilecekleri bir lokasyonda arayış içerisine girildi. Sonuçta lokasyon, imkanlar, bütçe ve prestij gibi etkenlerde bizim beklentilerimize en yüksek verimli sonuçları sunan Ataşehir Uphil Towers'da derneğimiz kendi ofisini satın aldı. Taşınmamızı bitirdik, çalışmalarımızı bu adreste sürdürüyoruz. Beni en çok mutu eden konulardan biri mevcut başkanlığımda ve yönetimimizle derneğimize kendi yerini kazandırmış olmak. Biz maliyet yönetimi açısından da Türkiye Perakendeciler Federasyonumuz çatısı altındaki diğer bölge derneklerimizin kendi yerlerinde çalışmalarını ve faaliyetlerini sürdürmelerini öneriyoruz. Çünkü derneklerimiz üye aidatlarıyla ayakta durabilmekte ve giderlerini karşılayabilmekte.

Sektörün mevcut durumunu değerlendirir misiniz?
Türkiye özellikle son yıllarda ekonomide ciddi zorluklar yaşamakta. Bu zorluklara bağlı olarak perakende sektörü rekabetin getirdiği koşullardan daha çok etkileniyor. Sürdürülebilir yatırım yapmak adına ekonomik verilere yeterli güven oluşmadığı için perakendeciler de istikrarı sürdürebilmenin zorluklarını yaşamakta. Temel ihtiyaç ürünleri satan gıda perakendesi, ekonomide yaşanan durgunluklardan en son etkilenmesi beklenen sektörlerin başında geliyor. Ancak bu sektördeki sert rekabetin sürekli artan maliyetlerle bir arada yaşanıyor olması her geçen yıl sıkıntının artmasına da neden oluyor. Gıda perakendesinde özellikle süpermarketçilikte beklenilen sepet ortalamalarını yakalamak, tüketicinin alım gücüyle doğrudan bağlantılı. Son dönemde tüketicinin alım gücü ve kişi başına düşen gelire baktığımızda ülkemiz bir dar boğazdan geçiyor. Fiyatların artış oranı ve kişi başına düşen gelir oranı arasındaki dengenin gittikçe açılıyor olması hem sektörümüz hem ülkemiz adına olumsuz bir durum. Perakende sektörünün rekabetçi ortamı, enflasyonu dengeleyen bir unsur olarak bugüne kadar devam etti ancak özellikle geçtiğimiz yılın son çeyreğinde birçok faktörün bir arada yaşanması ile sektör temsilcileri de bu dengeleyici yapıyı korumak yönünde problemler yaşadı. Geçen yıl üçüncü çeyrekte döviz kurlarındaki artış ve hammaddeye bağlı olarak üretici fiyatlarında tedarikçilerimizin yaptığı artışlar, tarımsal üretimde ise rekolte sıkıntısına bağlı fiyat artışları bir arada oldu. Yılın son çeyreğinde enflasyonla mücadele kapsamında alınan tedbirlere perakende firmalarının da zor şartlarda olmalarına rağmen çok önemli katkıları oldu.  2019 yılının ilk çeyreğini de değerlendirecek olursak enflasyonla mücadelenin ürün fiyatlarında daha stabil bir etki yapması ve döviz kurunun daha kontrollü seyretmesiyle sektör adına daha moral verici bir başlangıç yapıldı.

'Resmi kurumlar ve STK işbirliğiyle uzun vadeli çözümler geliştirmeliyiz'

Bu senenin ilk çeyreğindeki gelişmeler ışığında yılın kalanına dair beklentileriniz ne yönde?
Kısa vadede enflasyon oranındaki düşüşün devamını dilemekte ve tek rakamlara inebileceğini öngörmekteyiz. Ancak genel olarak yılı değerlendirdiğimizde seçim sonrasında nasıl bir tabloyla karşılaşabileceğimizi tahmin edememekteyiz. Temennimiz enflasyonla mücadele kapsamında gerçekleştirilen çalışmaların istikrarı sürdürülebilir noktaya taşıyacak şekilde geliştirilmesi. Sektörümüzde gelecekte bugünkü sıkıntıların yaşanmaması adına, kalıcı çözümlerin sağlanması yönünde atılacak adımların resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğiyle, ortak bir mutabakatla olacağını düşünüyor ve bu konuda gerekli desteği bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sağlamak için hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz.

Fiyat artışlarında marketlerin rolüyle ilgili ilgili sektöre ve resmi makamlara vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?
Markalı ürünleri ele aldığımızda üretim ve imalat sanayilerinin tamamında fiyatların makul seviyelere gelmesi, bu konuda ülkemizin hammadde, enerji kullanımı gibi yapısal sorunlarını çözmesiyle olabilir. Üretim sürecindeki gelişimi sağlamadan satış noktaları üzerinden çözüm üretmeye çalışmanın ise kalıcı ve de gerçekçi olamayacağını düşünmekteyiz.

Tarımsal üretimi örnek vererek ele aldığımızda ise öncelikle bilinmesi gereken yerel marketler olarak % 23'lere varan bir işletme maliyetine sahibiz. Sebze ve meyvede ortalama fire oranımız % 10'dur. Sebze meyvede satın almada KDV% 1 iken % 8 ile satış yapmaktayız.  Burada gayet anlaşılır hesap ile 3 TL'ye aldığımız ürün üzerine % 7 KDV farkı, % 23 işletme maliyeti ve % 10 fire oranımızı koyduğumuzda 4,34 kuruşa bize mal olmaktadır. Minimum seviyede yani % 4 kar edeceğimiz varsayarsak bu ürünü 4,50 kuruşa satmamız gerekmektedir.  Minimum kar olmasına rağmen bu fiyatın oluşumu böyle hesaplanmadığında çok para kazanılıyormuş, çok kar elde ediliyormuş gibi bir sonuç ile karşılaşıyoruz. Bu da doğru değil. Bugünün şartlarıyla hızlı bir çözüm yaratmak adına ürünü aldığımız KDV oranıyla satış yapabilmeyi talep ediyoruz. Bu sağlandığında zaten mevcut ürünler otomatik olarak % 7 ucuzlayacaktır. Devletimizin bu konuda bir çalışma yapmasını talep etmekteyiz. İşin perakende kısmında şu anda zaten yapılabilecek gelişme budur. Bunun dışında tarımsal ürünlerin tarladan hale geliş sürecindeki maliyetinde bizlerin yani perakendecilerin yapabileceği bir şey yok.

Bu yılla birlikte poşet kullanımını azaltmak yönünde uygulanmaya başlayan yasal düzenlemelerin tüketicilerde nasıl bir karşılığı oldu? İstanbul PERDER'in bu konu hakkındaki görüşleri ve destekleyici çalışmalarıyla ilgili bilgi verir misiniz?
Hepimizin bildiği gibi plastik poşetin hem doğaya hem çevreye hem de ülke ekonomisine verdiği zararı biliyoruz. Bir plastiğin doğada 500 yıl çözüldüğü ve plastik hammaddesini ülkemizin yıllık 600 milyon dolar para ödediği gerçeğinden yola çıkarsak dünyada plastik poşetlerin ücretsiz dağıtıldığı nadir ülkelerden biriydik. Bunu düzeltmiş olmamız son derece olumlu. İstanbul PERDER olarak kullanılan poşetlerin perakende noktalarında ücretlendirilmesiyle ilgili ciddi bir çalışma ve üyelerimize bilgilendirme içinde bulunduk. Bu çalışmanın uygulamaya geçmesinin mutluluğunu yaşarken Çevre ve Şehircilik Bakanlığımıza da bu adımdan dolayı teşekkür ediyorum. Yılın ilk çeyreğindeki verilerle % 70'lere ulaşan oranda poşet tüketiminin azaldığını görmekteyiz. 01 Nisan 2019 itibariyle artık baskılı poşetlerin de kullanımı tamamen yasak olacak. Bakanlığımız bu çalışmayı, 2021 hedefleri doğrultusunda plastik ambalajların depozitolu olması noktasında da geliştireceğini açıkladı. Bu uygulamaların tamamında derneğimiz üyeleri desteğini sürdürecektir.

'Yasaların karşılığını bulması için denetimin sektörün tamamını kapsamını bekliyoruz'

Yeni Hal Yasası taslağını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tasarının meyve sebze ticaretinde tüm tarafların doğru gelişimini sağlayacak şekilde yasalaşması yönünde düşünceleriniz neler?
Hem yeni hal yasası ve mevcut perakende yasamız üzerinde bir çalışma yapılmakta ve bizlerden de zaman zaman görüş alınmakta. Ülkemizde açık pazar yerleri, marketler, seyyar satıcılar, halk pazarları olmak üzere pek çok farklı satış kanalı olduğu gerçeğinden yola çıkarak lojistik alt yapı noktasında eksiklerimiz var. Ürün tarladan tezgaha gelene kadar en az 20 aşamadan geçmektedir.  Bu aşamalar fiyatları elbette yükseltmektedir. Bu açıdan özellikle lojistik maliyetleri kontrol altına alabilecek yeni düzenlemelere ihtiyaç var.  Yasada yer alan taslak maddelerden paketleme ile ilgili olanı ele aldığımızda ise toplumumuz ürünü seçebilmek için açık olarak satılabilmesini tercih etmektedir. Ürünün paketlenerek satışa sunulmasının tüketim oranlarını olumsuz etkileyebileceği kanaatindeyim. Ayrıca bu tip bir operasyonun tarladan tezgaha olan maliyeti ile ürün fiyatlarını daha da olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünüyorum. Diğer çok önemli nokta da yasada yer alabilecek bu tip maddelerin uygulanma denetiminin perakendenin sadece organize kanadına değil tamamına olması gerekliliğidir. Hassas bir konu, titizlikle üzerinde çalışılması gereken bir yasa tasarısı olduğunu düşünüyoruz.

İstanbul PERDER'in eğitim konusunda öncülük yapan çalışmaları ve 2019 yılı projeleriyle ilgili bilgi alabilir miyiz?
Sektörümüz yetişmiş ve eğitimli personel bulmakta zorluk çekiyor, dolayısıyla bu her zaman bizim için öncelikli bir konu. Bununla ilgili de dernek olarak mevcut çalışanlarımızı eğitime tabi tutuyor ve bu işin uzmanları ile sektöre kazandırılmasını sağlıyoruz. Derneğimizde bugüne kadar yöneticilerimiz, kasiyerlerimiz, reyonerlerimiz, kasap ve şarküterilerimizle çok sayıda eğitim yaptık. Bunu sürdürmek istiyoruz ve bununla ilgili de iki yeni çalışma daha başlatıyoruz. Bu sene Kağıthane Halk Eğitim Merkezi ile ortak bir sözleşme yapacağız. Ayrıca İstanbul Kartal Şehit Burak Cantürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ile de perakende sınıflarını güçlendirerek, öğrencilerimizin mağazalarımızda haftanın 3 gün pratik eğitim almalarını iş garantisi vererek sağlayacak bir protokol yapacağız.

'Tanzim ürünlerde sektörün tamamını kapsayan bir uygulama arzu ediyoruz'

Tanzim satış ürünlerinin perakende zincirlerinde de satılmasıyla ilgili yeni bir gündem var. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Tanzim satış uygulaması, enflasyonun  ve fiyat artışlarının aşağı çekilebilmesi amacıyla Bakanlığımız tarafından 9 Şubat 2019 tarihinde başlatıldı. Özellikle 3 büyük şehrimizde uygulamaya geçen tanzim satıştaki ürünlerin 5 zincir markete aktarılmasıyla ilgili de 25 Mart 2019 tarihinde bir karar açıklandı. Elbette Türkiye Perakendeciler Federasyonuna bağlı şube sayısı 4000'e yakın yerel zincirin yok sayılması bizleri derinden üzmüştür. Bu uygulamanın TPF üyeleri başta olmak üzere dahil edilmeyen tüm gıda perakendesi zincirlerini kapsayacak şekilde geliştirilmesi genel arzumuzdur. Bu durum, sektörümüzün tamamında haksız rekabete yol açabilir.  Uygulamanın bu hali sadece organize perakendecilerde değil hal esnafı, pazarcılar ve küçük ölçekli satış noktaları için de mağduriyet yaratıyor. En kısa zamanda hükümetimizin bizleri yok saymayacağı ve bizleri de bu uygulamanın içerisine alacağı müjdesini duymak istediğimizi belirtiyoruz.

Yerli Market Haftası ile ilgili sektöre mesajlarınızı öğrenebilir miyiz?
Bu sene, 5'incisini gerçekleştireceğimiz Yerli Market Haftası ile ilgili komisyonumuzu kurduk ve çalışmalarımıza şimdiden başladık. Amacımız bugüne kadar olduğu gibi daha çok yöresel ve orta ölçekli firmalarımızın İstanbul pazarına girebilmelerine destek olmak. Bu fuarı, her yıl Aralık ayının ikinci haftasında yani Yerli Malı Haftası'nda yapmamızın nedenlerinden birisi de budur. Yerli ve milliliğin öne çıktığı son yıllarda bizde İstanbul PERDER olarak devletimizin bu projesine katkı sunabilmenin keyfini yaşamaktayız. Bu fuarımıza katılan bütün firmalarımızın İstanbul yerel marketlerinin reyonlarında ürünlerini satışa sunduklarını görebilmenin mutluluğu içerisindeyiz.

Bu vesile ile bugüne kadar hep yanımızda olan Ortakalan'a  sektörümüze verdiği katkılardan dolayı teşekkür eder, Ortakalan'ın her geçen gün büyüdüğünü ve dünyaya açıldığını görebilmekten de mutlu olduğumu ifade ederim.

Ortakalan Özel Haber

 

Â